SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

CUM’A BAHSİ

<< 865 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

40 - (865) وحدثني الحسن بن علي الحلواني. حدثنا أبو توبة. حدثنا معاوية (وهو ابن سلام) عن زيد (يعني أخاه) أنه سمع أبا سلام قال: حدثني الحكم بن ميناء ؛ أن عبدالله بن عمر وأبا هريرة حدثاه ؛ أنهما سمعا رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول، على أعواد منبره.

 "لينتهين أقوام عن ودعهم الجمعات. أو ليختمن الله على قلوبهم. ثم ليكونن من الغافلين".

 

[ش (ودعهم) الجمعات أي تركهم. (أو ليختمن الله على قلوبهم) معنى الختم الطبع والتغطية. قالوا في قوله تعالى: ختم الله على قلوبهم. أي طبع].

 

{40}

Bana Hasen b. Aliy El-Hulvânî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Tevbe rivayet etti. (Dediki): Bize Muâviye —ki İbni Sellâm'dır—, Zeyd'den (yâni kardeşinden) naklen rivayet etti. Zeyd, Ebû Sellâm'dan dinlemiş. Ebû Sellâm demiş ki: Bana, Hakem b. Mînâ rivayet etti. Ona da Abdullah b. Ömer ile Ebû Hureyre rivayet etmişler.

 

Onlar da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i minberinin basamakları üzerinde şöyle buyururken işitmişler :

 

«Yâ bir takım adamlar cum'a namazlarını terk etmekden vazgeçerler yahut Allah, onların kalplerine muhakkak sûretde mühür vurur,da bir daha gafillerden olurlar!»

 

 

İzah:

Ved': Terketmek, demekdir. Nahiv ulemâsı «Yedeu» kelimesinin masdarı ile mazisinin araplar tarfından kullanılmadığını iddia etmişlerdir. Hadîs-i şerif onların bu iddiasını reddetmektedir. Resûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in arapların en fasihi olduğunda şüphe yokdur. Bu hadîsde «yedeu» fiilinin masdarını, başka bir hadîsde de mazisini kullandığına göre nahiv ulemâsının bu husûsdaki iddiaları yersiz kalır.

 

Hatm : Mühürlemek ve Örtmek, mânâlarına gelir. Reyn de aynı mânâya kullanılır. Bâzıları aralarında fark görmüş ve: «Reyn: Biraz mühürlemek; tab': Biraz kilitlemek; ikfâl: muhkem sûretde kilitlemek, mânâlarına gelir.» demişlerdir.

 

Kaadı İyâz'ın beyânına göre bu lâfızların mânâsı hususunda kelâm ulemâsı ihtilâfa düşmüşlerdir. Ehl-i sünnet ulemâsı : «Bunlardan murâd: Kalpde küfrü halketmekdir. demişlerdir.

 

Bâzıları, lütuf ve hayır sebeplerinin yokluğu mânâsına geldiğini, bir takımları da bunlar cum'a namazına gelmiyenlerin aleyhine şehâdet kasdedildiğini söylemişlerdir. Hattâ: «Bu bir alâmetdir, Allah Teâlâ onu cum'a namazına gitmeyenlerin kalplerinde yaratır. Melekler hangi kulun medhe hangisinin zemme lâyık olduğunu, bu alâmetden anlarlar.» diyenler olmuşdur.

 

Ehl-i sünnet ulemâsından bâzılarına göre lütuf : Tâatı halk etmekdîr. Bir takımları: «Tâata kudret halketmekdir.» demişlerdir. Binâenaleyh hadîs-i şerîfdeki «kalperi mühürleme»den murâd: Ehl-i sünnete göre küfrü halketmekdir.

 

İbni Mâce 'nin Hz. Câbir'den rivayet ettiği şu hadîs de bu mânâyı te'yîd eder :

 

«Allah Teâlâ cum'âyı size bu sene, bu ayda, bu günde, benim şu makaamımda kıyamete kadar farz kıldı. İmdi her kim benim hayâtımda veya benden sonra âdil yahut zâlim bir imamı olduğu hâlde cum'âyı hakîr görerek veya inkâr ederek kılmazsa, Allah onun iki yakasını bir yere getirmesin ve işinde ona bereket vermesin! iyi bilin ki tevbe edinceye kadar o kimsenin namazı, zekâtı, hac'ı ve orucu yokdur. Onun hiç bir hayrı yokdur. Tevbe edenin tevbesini Allah kabul eder.»

 

Gerek bu sözü gerekse onun üzerine atfedilen gaflet mes'elesini: «Allah Teâlâ'nm lütfü değil de, onun zıddı olan hizlânı yaratmasıdır.» şeklinde, tefsir mu'tezilenin kavlidir. Onlar kalplerin mühürlenmesini bu mânâya almışlardır. Mu'tezile taifesi «Kul, fi'lini kendi yaratır.-» iddiasında bulundukları için lütfü bu iddiaya muvafık sûretde tarife çalışmış ve: «Lütuf, Allah Teâlâ'nm kulda yarattığı beyyine, akıl ve idrâk gibi bir şeydir ki, o şey bulunduğu vakit kulun îmân edeceğini bilir.» demişlerdir..